Genetik biliminin kurucusu Gregor
Mendel, Avusturya imparatorluğuna dahil Çekoslavakya'da yoksul bir köylü çocuğu
olarak dünyaya gelir. O zaman kırsal kesimde hala bir tür derebeylik egemendi.
Topraksız köylüler için boğaz tokluğuna ırgatlık dışında fazla bir seçenek
yoktu; tek kurtuluş yolu belki de eğitimdi. Ne var ki, eğitim de çoğunluk
ilkokulla sınırlı kalmaktaydı; daha ilerisi için halkın parasal gücü yoktu.
Herkes gibi Gregor'un da doğuştan alınyazısı babası gibi rençber olmaktı. Ama
hayır, bu çocuk düzenin koyduğu engeli aşacak, kendine özgü kararlılık içinde
yeteneğini ortaya koyacaktı. İlkokuldaki başarısı göz kamaştırıcıydı. Öğretmenlerinin
ısrarı üzerine aile, sonunda çocuğun orta öğrenimi için izin verir. Gregor,
evinden uzakta altı yıl bir yurtta yetersiz bir bakım ve beslenme koşullarına
göğüs gererek okur; ama acısını uzun yıllar çekeceği yorgun, cılız ve sağlıksız
bir bedenle mezun olur.
Mendel
daha öğrencilik yıllarında bilimin büyüsüne kendini kaptırmış; özellikle
botanik yoğun ilgi alanı olmuştu. Fakat yüksek öğrenim onun için ulaşılması güç
bir hayaldi. Burs olanağı yoktu; kız kardeşinin bağışladığı çeyizi de yeterli
olmaktan uzaktı. Mendel için
tek bir yol vardı: bir Katolik manastırına girmek. Avusturya’da botanik müzesi,
bahçe bitkileri ve zengin kitaplığıyla ünlü Brünn Manastırı Mendel için
''ideal''bir öğrenim merkeziydi. Yirmibeş yaşında papaz ünvanını alan Mendel'in
asıl özlemi hiç değilse bir ortaokulda öğretmen olmak, araştırmaları için daha
elverişli bir ortam bulmaktı. Bu amaçla girdiği sınavda yeterli görülmez. Genç
papaz umudunu yitirmemiştir. Viyana Üniversitesi'nde dört sömestr fizik ve
doğal tarih eğitimi gördükten sonra şansını yeniden dener. Ama yine başarılı
görülmez. Sınav kurulu ön yargılıdır; kendine özgü değişik bir tutum sergileyen
genci anlamaktan uzak kalır. Adayın özellikle evrim ve kalıtıma ilişkin görüşleri
bağışlanır gibi değildi. Mendel için artık manastıra çekilip araştırmalarını
bahçe bitkileri üzerinde sürdürmekten başka çare
kalmamıştı.
Canlılarda özelliklerin kuşaktan kuşağa geçişi,
Mendel’in sürgit ilgi odağını oluşturan konuydu. Herkes yeni doğan bir yavrunun
atalarının özelliklerini taşıdığını biliyordu. Dahası, kimi yavrunun daha çok
anaya, kimi yavrunun da daha çok babaya çektiği gözden kaçmıyordu. Ancak
bilinen bu olayların bilimsel diyebileceğimiz bir açıklaması yoktu
ortada. Mendel bezelyeler üzerindeki
deneylerine öyle bir açıklama bulmak için koyulmuştu. Çalışmasını, bu
amaçla seçtiği 22 bezelyenin boylu-bodur, sarı-yeşil, yuvarlak-buruşuk... gibi
7 çift karşıt özellikleri üzerinde yoğunlaştırır. Örneğin, boylu ve bodur
çeşitlerini çapraz döllendiğinde ilk kuşak melez ürünün tümüyle boylu olduğunu
saptar. Melez ürünü kendi içinde dölleyerek elde ettiği ikinci kuşak ürünün
büyük bir bölümünün boylu, küçük bir bölümünün ise bodur olduğu görülür.Mendel
iki çeşit arasındaki oranı hesaplar:1064 bitkinin yaklaşık 3/4'ü boylu,1/4'ü
bodurdur.Örneklem büyüklüğünden kaynaklanan olası hatayı göz önüne alan
Mendel,oranı 3:1 olarak belirler. Mendel başka bitkiler
üzerinde yaptığı deneylerden de aynı sonucu almıştır. Daha sonra, biyologların
böcek, balık, kuş ve memeliler üzerinde yürüttükleri deneylerde onun genetik teorisini
doğrulamıştır. Mendel teorisi, evrim kuramının başlangıçta
açıklamasız bıraktığı kimi önemli konulara da ışık tutmuştur. Evrimi doğal
seleksiyonla açıklayan Darwin de herkes gibi ana-baba özelliklerinin yavruda
bir tür kaynaştığını varsayıyordu. Oysa bu doğru olsaydı, doğal seleksiyonla
üstünlük kazanan özelliklerin kuşaklar boyu zayıflama sürecine girmesi
beklenirdi. Örneğin,çok hızlı koşan bireyle koşma hızı normal bireyin
çiftleşmesinden doğan bireyin koşma hızı ikisi arasında olacak,sonraki kuşaklarda
fark daha da azalarak kaybolmaya yüz tutacaktır.Darwin de bunun böyle
olmadığının farkındaydı.Kaynaşma varsayımı ne kimi yavruların ana babadan
yalnızca birine benzemesi olayıyla,ne de ara sıra görüldüğü gibi,beklenmedik
bir özellikle dünyaya gelme olayıyla bağdaşmaktaydı.Özelliklerin önceki kuşak veya kuşaklardan
olduğu gibi ve ayrı birimler olarak yavruya geçtiği düşüncesi,Mendel kuramının
getirdiği bir açıklamadır. Mendel, kuramını 1865'te bilim
çevrelerine sunmuştu. Ancak Mendel hayattayken ilgi çekmeyen kuramın önemi,
otuz beş yıl sonra kavranır. Hugo de Vries ve Weismann gibi bilim adamlarının
çalışmaları olmasaydı Mendel'in devrimsel atılımı belki de daha uzun süre gün
ışığına çıkamayacaktı.
Genetik
teorisi, evrim kuramına yeni bir boyut kazandırmakla kalmamış, günümüzde olumlu
olumsuz çokça sözü edilen genetik mühendisliği denen bir çalışmaya da yol
açmıştır.
KAYNAK|http://gelisenbeyin.net/ den alıntıdır
0 yorum:
Yorum Gönder