(1822 -1895) Bilim tarihinde pek az
bilim adamı Louis Pasteur ölçüsünde insan yaşamım doğrudan etkileyen buluşlar
ortaya koymuştur. Günlük dilimize bile geçen "pastörizasyon" terimi
onun buluşlarından yalnızca birini dile getirmektedir.
Kristaller
üzerindeki kuramsal çalışmalarının yanı sıra kimi hastalıklara bağışıklık
sağlama yolundaki çalışmaları, bu arada özellikle "şarbon" (ya da
antraks) denilen koyun ve sığırlarda görülen bulaşıcı hastalıkla kuduza karşı
geliştirdiği aşı yöntemi ona dünya çapında ün kazandırmıştır. Bugün Fransa'da
pek çok bulvar ve alan onun adını taşımaktadır. Kendi kurduğu "Pasteur
Enstitüsü" dünyanın önde gelen araştırma merkezlerinden biridir.
Fransızların gözünde Pasteur ulusal bir kahramansa, bunun nedeni onun yalnızca
büyük bir bilim adamı olması değil, aynı zamanda, yaşamı boyunca ortaya koyduğu
özveri ve insanlığa hizmet tutkusuydu.
Louis,
Fransız Devrimiyle özgürlüğüne kavuşan bir kölenin torunuydu. Babası, Napolyon
ordusunda üstün atılım gücüyle "Legion de Honour" alan bir
ast-subâydı. Baba Pasteur'ün, Napolyon'un düşmesiyle ordudan ayrılmasına karşın
İmparator'un anısına beslediği derin bağlılık duygusu, ilerde oğlu Louis'in
olağan üstü direnç ve yeteneklerim de yönlendiren katıksız yurtseverliğe
dönüşmüştü.
Geçimini
dericilikle sağlayan Pasteur ailesi yoksuldu, ama çocuklarının eğitimi için her
türlü sıkıntıyı göze almıştı. Louis daha küçük yaşlarında güçlükleri
göğüslemede sergilediği direnç ve istenç gücüyle dikkatleri çekiyor, coşkuyla
başladığı okul öğreniminde kendisiyle birlikte kardeşlerinin de başarılı olması
için uğraş veriyordu.
Gerçi
okulda pek parlak bir öğrenci değildi; dahası, ilk gençlik yıllarında ilerde
büyük bilim adamı olacağını gösteren bir belirti de yoktu ortada. Tam tersine,
Louis'in belirgin merakı portre çizmekti. Üstün bir yeteneği yansıtan
tabloları, bugün de, Pasteur Enstitüsünde asılı durmaktadır.
Louis
19 yaşma geldiğinde sanatı bırakır, bilime yönelir. Başlangıçta öğretmenlerinin
yönlendirmesiyle öğretmen olmaya karar verir, ünlü eğitim enstitüsü Ecole
Normale Superieure'e başvurur. Giriş sınavını kazanmasına karşın, matematik,
fizik ve kimyada derslere daha hazırlıklı başlamak için öğrenimine bir yıl
sonra başlar.
Amacı
iyi bir öğretmen olarak yetişmekti. Ne var ki, öğrenimini tamamladığında tüm
ilgi ve coşkusunun bilimsel araştırmaya yönelik olduğunu fark eder. Kristaller
üzerindeki ilk çalışmaları onu bir tür büyülemişti. Öğrencisinin özgün düşünme
ve kavrayış gücünü sezen kimya profesörü onu, basit araçlarla yeni kurduğu
laboratuvarına araştırma asistanı olarak alır. Bu genç bilim adamının hayal
bile edemediği bir fırsattı.
Pasteur
hemen çalışmaya koyulur, ilk aşamada tartarik asit kristalleri üzerindeki optik
deneylerini yoğunlaştırır. Çok geçmeden bilim çevrelerinin dikkatim çeken
buluşları, kimi tanınmış bilim adamlarının teşvikiyle Fransız Bilimler
Akademisine sunulur.
Pasteur
bilim dünyasınca tanınma yolundadır, ama Eğitim Bakanlığı onu bir ortaokula
öğretmen olarak atamakta ısrarlıdır. Akademinin ve kimi bilim adamlarının
giderek artan baskısına daha fazla karşı koyamayan Bakanlık bir yıl sonra
Pasteur'ün Strasburg Üniversitesi'ne yardımcı profesör olarak dönmesine izin
verir.
Pasteur'ün
bir özelliği de kararlı olması, duraksamalarla vakit öldürmemesiydi.
Üniversiteye gelişinin daha ilk haftasında Rektöre kızıyla evlenmek istediğini
bildirir. Başvuru mektubu ilginçtir:
Saklamama
gerek yok, tümüyle yoksul bir kimseyim. Tek varlığım sağlığım, yürekliliğim ve
üniversitedeki isimdir. ... Geleceğim, şimdiki eğilimim değişmezse, kimyasal
araştırmalara adanmış olacaktır. Çalışmalarımdan beklediğim sonucu alırsam,
ilerde Paris'e yerleşmeyi düşünüyorum.
İsteğimi
olumlu bulursanız, resmi evlenme önerisi için babam hemen Strasburg'a
gelecektir. İstek olumlu karşılandı. Pasteur yaşamı boyunca tüm bilimsel
çalışmalarında kendisine destek veren, tutku ve sorunlarını paylaşan Marie
Laurent'le 1849'da yaşamını birleştirir.
Bayan
Pasteur gerçekten özveri ve sevgi bağlılığıyla olağan üstü bir eşti. Mutlu
evlilik ne yazık ki, yıllar sonra trajik bir dönemden geçer: Pasteurler dört
çocuklarından üçünü küçük yaşlarında tifo ve benzer hastalıklar nedeniyle
yitirirler. Geriye kalan oğulları yirmi yaşında iken 1871 savaşında Almanlara
esir düşer.
Pasteur
bilimsel çalışmalarını bir yana iterek eşiyle birlikte oğlunun dönüşünü bekler;
Fransa'nın yenilgisiyle birlikte cepheden kaçan binlerce genç arasında oğlunu
aramaya koyulur. Sonunda bulunduğunda oğlan bitkin ve ağır yaralıydı. Pasteur
Almanları hiç bir zaman bağışlamadı; öyle ki, yıllar sonra bilimsel başarıları
için Alman hükümetinin önerdiği madalyayı kabul etmedi.
Şimdi
Paseur'ü bilimin öncüleri arasına yükselten bilimsel çalışmalarına
değinelim.
Pasteur'ün
yaşamımızı bugün de etkileyen buluşlarından biri fermantasyon (mayalanma)
olgusuna ilişkindir. "Fermentasyon" terimi bilindiği gibi kimi
maddelerde oluşan bir değişiklik sürecini dile getirmektedir. Örneğin şarap
üzümden bu işlemle elde edilir; istenirse gene bu işlemle sirkeye
dönüştürülebilir. Aynı şekilde, sütün şekeri laktik aside dönüştüğünde süt
ekşir. Yumurta ve et türünden maddeler de fermentasyonla bozularak yenmez hale
gelebilir.
Üretimi
fermentasyona dayanan şarap Fransa'da çok önemli bir konuydu. Ne var ki, bu
işlemin güvenilir teknolojisi henüz yeterince bilinmiyordu. Göreneklere bağlı
yöntemler her zaman istenen sonucu vermiyor, kimi zaman şarap yerine sirke ya
da kullanıma elvermeyen bozuk bir sıvı elde ediliyordu.
Sorunu
ilk kez Pasteur bilimsel olarak incelemeye koyulur: sonunda ulaştığı açıklama
(fermentasyonun mikrop teorisi) geçerliğini bugün de korumaktadır. Buna göre,
doğada organik maddelerdeki hemen tüm değişiklikler gözle görülemeyen birtakım
küçük canlılar tarafından oluşturulmaktadır.
Pasteur
bu mikroorganizmaların ısıyla kontrol altına alınabileceğini göstererek şarap
üretimim sağlam bir yöntemle güvenilir kılmakla kalmaz,
"pastörizasyon" dediğimiz işlemle modern süt endüstrisine de yol
açar.
Pasteur'ün
önemli bir başka çalışması da ipekçiliği büyük bir sıkıntıdan kurtarmasıdır.
Hastalıklı ipek böcekleri, üreticileri sık sık büyük kayıplara uğratıyordu.
Soruna çözüm bulması mikrop teorisiyle ünlenen Pasteur'den istenir. Bilim adamı
her zamanki yoğun ve dikkatli yaklaşımıyla sorunu değişik boyutlarıyla inceler;
sağlıklı ipek böceği yumurtalarını seçmede "pratik" diyebileceğimiz
bir yöntem oluşturarak ipekçiliği güvenilir bir üretim teknolojisine
kavuşturur.
Pasteur'ün
başarıları bir tür zincirleme tepki içinde biribirine yol açmaktaydı.
Kristaller üzerindeki çalışmaları onu canlı yaşamın gizemi sorununa götürmüştü.
Canlılar üzerindeki incelemeleri ise onu fermentasyonu açıklayan mikrop
teorisine ulaştırmıştı. Doğruluğundan artık kimsenin kuşku duymadığı bu teori
başlangıçta tepkiyle karşılanmıştı: pek çok kimse için öyle bir düşünce uydurma
bir açıklama olmaktan ileri geçemezdi.
"Spontane
üreme" diye bilinen yerleşik görüşe göre kurtçuk, tırtıl, tenya, sinek,
fare vb. yaratıklar elverişli koşullarda kendiliğinden oluşmaktaydı. Oysa
Pasteur "kendiliğinden oluşumu" mikroskopik organizmalar için bile
olanaksız görüyordu.
Mikrop
teorisinin özellikle bulaşıcı hastalıkların denetim altına alınması yolunda
yeni araştırmalara yol açması kaçınılmazdı. Pasteur çok geçmeden şarbonun yanı
sıra kangren, kan zehirlemesi, loğusa humması vb. hastalıklar üzerinde de
araştırmaların yoğunlaştırır. Onun çarpıcı bir başarısı da kuduza karşı
oluşturduğu aşıdır. Kuduz özellikle köpeklerin taşıdığı ölümcül bir hastalıktır.
Pasteur'e
gelinceye dek kuduza karşı bilinen tek çare ışınları yerin kızgın bir demirle
derinlemesine dağlanmasıydı. Kaldı ki, gecikme halinde bu yöntemin, hastanın
canını yakma dışında bir etkisi olmadığı da biliniyordu.
Pasteur
hayvanlar üzerinde denediği ama insanlara henüz uygulamadığı aşısıyla dokuz
yaşındaki bir çocuğun yaşamım kurtarır. Azgın bir köpeğin ondört yerinden
ısırdığı çocuğa kızgın demir uygulaması yapılamazdı. Umutsuz annenin
çırpınışına dayanamayan Pasteur aşısını ilk kez bu çocukta denemekten kendini
alamaz. Sonuç çocuk için kurtuluş, gelecek kuşaklar için bir müjde olur. Büyük
bilim adamı ölümünden önce yaşam felsefesini şöyle özetlemişti:
Hiç
kuşkum yok ki, Bilim ve Barış cehalet ve savaşı yok edecektir. Ulusların
yıkmak, yok etmek için değil, yaşamı yüceltmek için birleşeceğine, geleceğimizi
bu yolda, uğraş verenlere borçlu olacağımıza inanıyorum.
Pasteur'ün
öyküsünde, anlamlı bir yaşam arayışındaki her genç için, çarpıcı ve güzel bir
örnek vardır.
KAYNAK|http://gelisenbeyin.net/ den alıntıdır
0 yorum:
Yorum Gönder